Sky

28 Mayıs 2010 Cuma

ARKADAŞ...


Bir kıvılcım düşer önce,büyür yavaş yavaş...
Bir bakarsın volkan olmuş yanmışsın arkadaş.
Dolduramaz boşluğunu ne ana ne gardaş
Bu en güzel,bu en sıcak duygudur arkadaş.

Ortak olmak her sevince her derde,kedere....
Ve yürümek ömür boyu,beraberce,el ele.
Olmasın hiç o ta içten gülen gözlerde yaş...
Yollarımız ayrılsa bile seninle arkadaş.
Evet arkadaş...
Kim olduğumu,ne olduğumu,nereden gelip nereye gittiğimi sen öğrettin bana
Elimden tutup karanlıktan aydınlığa sen çıkardın.
Bana yürümeyi öğrettin,
El ele ve daima ileriye...
Bir gün...
Bir gün birbirimizden ayrı düşsek bile,
Biliyorum hiçbir zaman ayrı değil yollarımız.
Ve aynı yolda yürüdükçe gün gelir ellerimiz yine dostça birleşir.
Ayrılsak bile kopamayız...

27 Mayıs 2010 Perşembe

Kolaydır aslında nokta koymak biten cümlelere,zor olan başlamaktır söze...


"Kolaydır aslında nokta koymak biten cümlelere, zor olan başlamaktır söze...
Kolaydır kendini kandırmak çünkü alışılmışlığı yardır yaşanılanın, zor olan bakabilmektir gerçeklere....
Kolaydır seni seviyorum demek! zor olan taşımaktır o sevgiyi hücrende... Kolaydır ölmek çünkü hissizlik vardır sonunda.. Zor olan yaşayabilmektir YALANSIZ, ONURLU ve ÖZGÜRCE.."

Sen de Git, Ben Alıştım Gitmelere..


Sen de git... Ben bile bende değilken... Kırılmam sana! Uzun oldu bu veda.. Gözlerin dudaklarından ayrı söylüyor.. Sen de git. düşünme.. Bu ne ilk ne son içimde Bilirim. Gönülde bitince akılda ki unutulur! Sen de git, Alıştım Ben Gitmelere...

25 Mayıs 2010 Salı

NERDESİN...


Dalmışım öylesine uzaklara nerede olduğumu bende bilmiyorum, öylesine bakıyorum aklımda sadece bir soru nerdesin... Arıyorum seni bulamıyorum yelkenlerimi açtım uzak diyarlara gidiyorum ve sadece tek bir amacım var tek bir amacım seni bulmak neredesin söyle neredesin!!! Yorgun düştüm seni aramaktan hadi bir kere de sobelen bitsin artık şu saklanbaç oyunu yoruldum seni aramaktan...

24 Mayıs 2010 Pazartesi

EĞER...

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,aralarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer...
Dayanılması o kadar da zor değildir,büyük ayrılıklar bile en güzel yerde başlatılsaydı eğer...
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer...
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,çalınan birinin kalbiyse eğer...
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer...
Daha çabuk unutulurdu belki su sızdırmayan sarılmalar,kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer...

Belirsizliğe yelken açardı ela gözler zamanla,öylece delice bakmasalardı eğer...
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,kalp göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer...
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer...
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,meydan savaşlarında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer...
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,beklenmeye değecek olan gelecekse sonunda eğer...
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer...
O büyük,o görkemli son,ölüm bile anlamını yitirirdi,yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer...
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar, son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer...






23 Mayıs 2010 Pazar

AĞLASAM SESİMİ DUYAR MISINIZ MISRALARIMDA...

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifeyetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım,duyuyorum;
Anlatamıyorum...




22 Mayıs 2010 Cumartesi

SEVDİĞİM İLK ADAM...



Karlı bir akşamdı Ankara'da;
Son kez el ele yürümüştük,
Bitmesin istediğim yola kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin,ben de yazarım sana sık sık.
Ağlıyordum...
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun.
Anlıyordum...
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbin.
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,incitme kimseyi, kin büyütme kalbinde,beni bekle...

Yol bitti,gidiyordun artık,gittin...
Sokakta gördüklerimi,filmdeki aktörleri sen sandım bir süre.
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye.
Kitapkarını okudum,kelebeklere dokunmadım.
Öğrettiğin çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni,çoban heybesini,akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim.
Yolunu gözlediğim,sevdiğim ilk adam...
Nasıl olsa bulacaktır diye her görüşümde aynı güçle seslendim.
Uçak babama selam söyle!
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
Bir bilsen seni nasıl özledim...

Kar yağıyor şimdi,otuz yaşım bitti.
Kitapların bende,kelebekler gibi kar taneleri...
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi.
Selamını aldım babacığım.
Kin büyütmedim kalbimde.
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
Uçak,babama selam söyle!
Uçak,babama selam söyle!

21 Mayıs 2010 Cuma

NEDİR SİZCE AŞK?

Sebepsiz sevmektir aşk,nedeni olmadan bağlanmak birine...
  • Gözlerine baktığında erimektir içten içe...
  • Ellerini tuttuğunda titremektir tüm benliğinle...
  • Hatta sarılamamaktır utançtan;çünkü utanmaktır sevmek aslında.
  • Sevmek nedir aslen?
  • Ölmek mi uğruna?
  • Yaşamak mı onla?
  • Sevmek mi ömür boyunca yoksa ayrılmak mı gerekince?
  • Nedir insanı başkasına bağlayan?
  • Güzelliği mi?
  • Bilmez kimse bu soruların cevabını...
  • Kimi sever güzelini,kimi sever özelini.

20 Mayıs 2010 Perşembe

KEŞKE....


SENİ SEVİYORDUM



Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senle günleri anımsattı akşam güneşi,
Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi,insan her gün anımsar mı aynı gözleri?
Seni seviyordum ve senin haberin yoktu...
Saçlarını izliyordum uzaktan,kulağının arkasına düşüşü ve burnun herkesten başkaydı işte,
Güldüğün zaman yukarıya bakardın,yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı,ne güzeldiler.
Sen bilmiyordun,ben seni seviyordum...
Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler;duvarlara,vitrin camlarına,kaldırımlara çarpıyordu,geri dönüyordu çoğalarak...
Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum,her şeyi erteleyişim oluyordun,kalp ağrısı oluyordun,birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun...
Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,dönemeçler geçiyor,köprüler göze alıyor ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk.
Cesurduk,ufuk çizgisi maviydi,gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller....
Ben seni seviyordum,sen bilmiyordun....
Sevinçlerim oluyordun arasıra,sen hiç bilmiyordun.
Sonra herhangi biri oldun,bütün sevinçlerim bittikten sonra...
Yağmurlar yağdı serin haziran akşamları...
Derken bir gün uzaktan gördüm seni.
Saçların bana inat,başın her şeye meydan okuyarak işte yine aynı...
Kalbimi acıttın,her zamanki gibi...
Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun.
Şimdi bunları anlatsa sana birileri....
Kim bilir...
Ya da boşver,bilme en iyisi...
İclal AYDIN

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Kavak,Sedir,Çam...

KAVAK(TATMİNSİZ): Fazla kendine güvenmeyen,sadece gerektiği zaman cesaretli olan
biridir.Arkasının güçlü olmasını ve sıkı insanlarla ilişki kurmayı sever.
Çok seçicidir.Genellikle yalnızdır.Artistik bir yapısı vardır.Kin tutar.İyi
bir organizatördür.Felsefik takılmayı sever;ama her durumda ona güvenilebilen biridir.İlişkilerini de çok önemser.
SEDİR(GÜVEN): Zarif,her ortama ayak uydurabilen,lüksü seven,sağlığına dikkat eden,
özgüvenli,başkalarına biraz yukarıdan bakan biridir.Kararlı,sabırsız ve
etkilemeyi sever.İyimserdir ve beceriklidir.Tek ve gerçek aşkını bekler.
Çabuk karar verir.
ÇAM(TİTİZ):Uyumlu ilişkileri sever.Dinç ve güçlüdür.Nasıl rahat edebileceğini bilir.Tabii ve
hareketli biridir.İyi bir eştir.Çok arkadaş delisi değildir.Çabuk aşık olur;ama
ateşi hızlı söner.Her şeyden kolay vazgeçebilir.İdeali bulana kadar her şey
geçicidir.Güvenilir ve pratiktir.
SALKIMSÖĞÜT(MELANKOLİ):Çok melankoliktir.Etkileyicidir.Güzel ve zevkli şeylere
meraklıdır.Seyahat etmeyi sever.Hayalperesttir.Kaprisli;
ama dürüsttür.Başkalarının duygularına önem verir.Çabuk
etki altında kalır,beraber yaşanması zor biridir.
Talepkârdır.Sezgileri de kuvvetlidir.Aşıkken acı çeker;ama
demir atabileceği birini bulabilir.
IHLAMUR(ŞÜPHE):Hayatın ona getirdiklerini kabul eder.Kavga ve tartışmadan nefret eder.
Çalışkandır.Tembelliği ve bencilliği hiç sevmez.Streslidir.Yumuşak huylu
ve merhametlidir.Arkadaşları için çekinmeden fedakarlık yapar.Becerikli
olmasına rağmen bunları değerlendirmesini bilmez.Mızmızdır.Kıskanç;
ama vefalıdır.
MEŞE(CESARET):Sağlam yaratılışlı,cesur,güçlü,bağımsız ve girişkendir.Acıma
duygusu azdır.İşini garantiye alır.Ayaklarını yere sağlam basmak ister.
Hareketlidir.
FINDIK(OLAĞANÜSTÜ):Çekici,anlayışlı,insanları nasıl etkileyeceğini bilen,fazla talepkar
olmayan,sosyal hayatta aktif ve girişken,hatta dövüşken biridir.
Psikolojik durumu çabuk değişir.Kaprisli bir aşıktır;ama dürüst ve
eşine hoşgörülü davranır.Kusursuz bir yargı yeteneği vardır.
ÜVEZ(HASSASİYET):Dikkat çekici,neşe verici,bencillikten uzak,dikkat çekmeyi seven biridir.
Hayata bağlıdır.Yerine ve duruma göre hem bağımlı hem de bağımsız
olabilir.Duygusal,hassa,tutkulu ve artistik özellikleri vardır.İyi bir eş
olur;ama çok zor affeder.
AKÇAAĞAÇ(ÖZGÜR ZEKA):Hayal gücü ve orjinallikle dolu hiç de sıradan olmayan biridir.
Utangaç,hırslı,gururlu,kendine güvenen,yeni tecrübelere aç
biridir.Genellikle sinirli ve gergin yapısı vardır. Hafızası
kuvvetlidir.Çok kolay öğrenir.Aşk hayatı biraz karmaşıktır.
Başkalarını etkilemeyi sever.
CEVİZ(TUTKU):Garip ve zıtlıklarla dolu biridir.Egoist ve agresiftir.Beklenmedik tepkiler
gösterir.Asil bir ruhu vardır.Spontandır.Çok hırslıdır ve hiç esnekliği yoktur.
Zor ve alışılmışın dışında bir eştir.Çok zor beğenir. Çok kıskanç ve tutkuludur
Sadece takdir eder.Uyum göstermek için fazla fedakarlık etmekten de
hoşlanmaz.İlginç stratejiler üretmeyi sever.
KESTANE(DÜRÜSTLÜK):Alışılmadık bir güzelliği vardır ve insanları etkilemek gibi bir derdi
yoktur.Adil ve neşelidir.Doğuştan diplomattır.Çok kolay
huzursuzluğa kapılır;amaher türlü ilişkide hassatır.Bazen sıradışı
davranır.Eş bulmakta güçlük çeker.
GÜRGEN(ZEVK SAHİBİ):Serinkanlı,güzel.Dış görüntüsüne ve bakımlı olmaya dikkat
eder.Zevk sahibidir.Başkalarını kendinden fazla düşünür.Hayatı
mümkün olduğunca kolay hale getirmeye çalışır.Disiplinli hayat için
kılavuzluk eder.İlişkilerinde kibardır.Farklı insanlar arar.
Mutluluğu yakalaması kolay olmaz.Çoğunlukla başkalarına
güvenmez ve kararlarından asla emin olmaz.
İNCİR(HASSASİYET):Çok güçlü,bağımsız,tartoşma ve zıtlıklara fazla izin vermeyen,aile
hayatına düşkün,iyi bir eştir.Hayvanları özellikle sever.Sosyal bir
kelebek gibidir.Espriden anlar,aylaklığı ve tembelliği de sever.
Bencilliği vardır.Akıllı ve pratiktir.
HUS(İLHAM):Hayat dolu,etkileyici,arkadaş canlısı,gösterişten uzak,mütevazi,aşırılıktan
hoşlanmayan,kaba şeylerden nefret eden biridir.Fıtrî ve sakin yaşamayı tercih
eder.Fazla tutkulu değildir.Hayal gücü yüksek ve az hırslıdır.Sakin ve uygun
ortamlar meydana getirir.
ZEYTİN(ERDEM):Mâkul biridir.Güneşi ve sıcak havaları sever.Kibar duyguları vardır.
Kızgınlıktan ve şiddetten kaçınır.Sakin ve müsamahakârdır.Adalet duygusu
gelişmiştir.Hassas,kıskançlıktan uzak yapısı vardır.Okumayı ve sofistike
insanlarla muhatap olmayı sever.
KAYIN(KÂŞİF):İyi bir zevki var.Görünüşe ve kendi görüntüsüne önem verir.Hayatı ve kariyeri için çok ve düzenli çalışır.Ekonomiktir.Gereksiz risklere girmez.
Mâkul bir tiptir.Diyet ve sporla fiziğine dikkat eder.

11 Mayıs 2010 Salı

Ağacını öğren,karakter yapına ait ipuçlarına ulaş...

HANGİ AĞAÇSINIZ?


Doğum gününü söyle hangi ağaç olduğunu öğren!Sonra da her ağacın yorumunu oku,kişisel özelliklerine ve karakter yapına dair ipuçlarına ulaş.Hayli ilginç ve eğlenceli...Buyrun:


01 Ocak-11 Ocak : Köknar

12 Ocak-24 Ocak :Karaağaç

25 Ocak-3 Şubat :Selvi

4 Şubat-8 Şubat :Kavak

9 Şubat-18 Şubat :Sedir

19 Şubat-28 Şubat :Çam

1 Mart-10 Mart :Salkımsöğüt

11 Mart-20 Mart:Ihlamur

21 Mart :Meşe

22 Mart-31 Mart :Fındık

01 Nisan-10 Nisan :Üvez

11 Nisan-20 Nisan :Akçaağaç

21 Nisan-30 Nisan :Ceviz

01 Mayıs-14 Mayıs :Kavak

15 Mayıs-24 Mayıs :Kestane

25 Mayıs-03 Hziran :Dişbudak

04 Haziran-13 Haziran :Gürgen

14 Haziran-23 Haziran :İncir

24 Haziran :Hus

25 Haziran- 04 Temmuz :Elma ağacı

05 Temmuz-14 Temmuz :Çam

15 Temmuz-25 Temmuz :Karaağaç

26 Temmuz-04 Ağustos :Selvi

05 Ağustos-13 Ağustos :Kavak

14 Ağustos-23 Ağustos :Sedir

24 Ağustos-02 Eylül :Çam

03 Eylül-12 Eylül :Salkımsöğüt

13 Eylül-22 Eylül :Ihlamur

23 Eylül :Zeytin

24 Eylül-03 Ekim :Fındık

04 Ekim-13 Ekim :Üvez

14 Ekim-23Ekim :Akçaağaç

24 Ekim-11 Kasım :Ceviz

12 Kasım-21 Kasım :Kestane

22 Kasım-01 Aralık :Dişbudak

02 Aralık-11 Aralık :Gürgen

12 Aralık-21 Aralık :İncir

22 Aralık-31 Aralık :Kayın



AĞAÇLARIN AÇIKLAMALARI



1.ELMA(AŞK):Cazibeli,fiziki olarak dikkat çekici ve etkileyici.Hoş biri.Maceraperest;ama hassas ve hep sevgi dolu bir tip.Sadık ve hassas eş.Cömert.İlmi konulara yeteneği var.Bugün iççin yaşar.Hayal gücü yüksek.

2.DİŞBUDAK(HIRS):Farklı bir çekiciliğe sahip,hayat dolu,talepkar,düşüncesizce hareket eden ve eleştirilere kulak asmayan biri.Hırslı,akıllı,yetenekli,gidişata hükmetmeyi seven,bencil;ama ona güvenilebilir.Bazen beyni kalbine hükmedebilir.İlişkileri çok ciddiye alır,sadıktır.

3.KÖKNAR(ESRARENGİZ):Sıradışı bir zevki vardır.Sofistike ve kadirşinastır.Güzel olan her şeyi sever.Dik başlı,çabuk mod değiştiren,bencil olmasına rağmen kendine yakın olanlarla ilgilenen biridir.Çok mütevazi olduğu söylenemez.Hırslıdır ve memnun edilmesi zor bir iştir.Çok arkadaşı vardır,ona çok güvenebilirsiniz.

4.KARAAĞAÇ(ASİL) :Müşfik,fizik olarak düzgün,giyimine dikkat eden,taleplerinde aşırılığa kaçmayan,insanlara neşe verebilen,liderlik etmeyi seven;ama altta olmayı sevmeyen biridir.Dürüst ve sadık bir eştir.Başkaları için karar vermeyi sever.Cömerttir.Pratik zekası güçlü ve iyi bir espri anlayışı vardır.

5.SELVİ(SADAKAT): Güçlü,fizik olarak kaslı,her ortama uyabilen,hayatla fazla uğraşmayan,hoşnut,iyimser,paraya meraklıdır.Yalnızlıktan nefret eder.Kolay kolay tatmin edilemeyecek kadar tutkuludur ;ama sadıktır.Modu çabuk değişir.Kurallara boyun eğmez.Biraz da ukala ve ilgisizdir.


.........

10 Mayıs 2010 Pazartesi










SOL YANIM

Merhaba anne,yine ben geldim,merak etme okuldan çıktım da geldim.

Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama Ali "Okula gitmezsem annem çok kızar,merak eder." demişti de onun için söylüyorum.
Geçen hafta öğretmen sağ elinde sarımsak sol elinde soğan dedirte dedirte öğretti sağımı solumu.
Ben biliyorum artık anne,sağım neresi,solum neresi...
Ağrıyan yanımın neresi olduğunu şimdi iyi biliyorum anne.
Hani geçen geldiğimde şuram acıyor,şuram demiştim de bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne.
Bak şimdi söylüyorum,şuram işte sol yanım çok acıyor anne.
Hem de her gün acıyor anne,her gün...
Dün sabah Ayşe'nin annesi saçlarını örmüştü,elinden tutup okula getirdi,yakası da danteldi.
Zil çalınca öptü, "Hadi yavrum sınıfa." dedi.
Ben de ağladım,ağladım hiç de utanmadım.
Öğretmen: "Ne oldu?" dedi,"Düştüm,dizim çok acıyor." dedim.
Yalan söyledim anne,dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne.
Bugün ben de saçım örülsün istedim,babam ördü ama onunki gibi olmadı.
Dantel yaka istedim,babam "Ben bilmem ki kızım." dedi.
E bari okula sen götür dedim,"Kızım,iş..." dedi.
Ben de banane dedim ağladım, "Kızım,ekmek..." dedi babam.
Sustum ama okula giderken yine ağladım anne,ha bir de sol yanım yine çok acıdı anne.
Herkesin çorapları bembeyaz,benimkiler gri gibi.
Zeynep:"Annem beyazlara renkli çamaşır katmadan yıkıyormuş." dedi.
Babam hepsini birlikte yıkıyor,babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?
Offf baba,her gün domates peynir koyuyor beslenmeme,üzülmesin diye söylemiyorum ama arkadaşlarım hergün kurabiye börek pasta getiriyor.
Biliyorum babam pasta yapmasını bilmez anne.
Hava kararıyor ben gideyim anne.
Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi,duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum.
Kim bozuyor toprağını,çiçeklerini kim koparıyor?
İzin verme anne,n'olur toprağına el sürdürme,eve gidince aklıma geliyor bir de bunun için ağlıyorum anne.
Bak kavanoz yanımda,toprağından bir avuç daha alayım.
Biliyor musun anne,her gelişimde aldığım topraklarını şu kavanozda biriktirdim.
Üzerine de resmini yapıştırıp başucuma koydum,her sabah onu öpüyor,kokluyorum.
Kimseye söyleme ama anne, bazen de konuşuyorum onunla,ne yapayım seni çok özlüyorum anne.
Ha unutmadan,öğretmen:"Yarın anneyi anlatan bir yazı yazacaksınız" dedi.
Ben babama yazdıracağım,öğretmen anlarsa çok kızar ama banane kızarsa kızsın...
Ben seni hiç görmedim ki neyi, nasıl anlatacağım anne?
Senin adın geçince solyanım acıyor anne,hiçbir şey yutamıyorum,bazen de dayanamayıp ağlıyorum.
Kağıda böyle yazamam ya anne.
Ben gidiyorum anne...
Toprağını öpeyim,sen de rüyama gel beni öp.
Mutlaka gel anne,sen rüyama gelmeyince sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne.
Sol yanım acıyor anne...
İşte tam şurası...
Sol yanım çok acıyor anne...
Seni çok özledim...
Çok...
Anne...















9 Mayıs 2010 Pazar

Bir öğretmenin kimsesiz çocuklara yaptığı konuşmasından...

Sizden ufak bir ricam var:

Önce müziği başlatın ve konuşmayı müzik eşliğinde okuyun!!!



Merhaba arkadaşlar,merhaba ülkemin kalbi ve geleceği,merhaba yaşam savaşının yenilmez kahramanları...

Bugün burada olmamın tek sebebi,yıllardır uğraştığım;ama bir türlü anlayamadığım bir problemi çözmek.Bana yardımcı olabilecek,beni en iyi anlayacak kişiler sizlersiniz."Biz mi?Nasıl olur?" diye bir ses duyuyorum sanki.Söylemeseniz de gözlerinizden okuyorum o umutsuzluk ifadelerini.Çok da zor olmuyor aslında biliyor musunuz? Yıllar önce aklımdan hiç silinmeyen,dilimden hiç düşmeyen o cümle:"Ben mi?Nasıl yapabilirim ki?" Evet ben,evet siz...!!!Hayat elinizden her şeyi alarak size bir tokat vurmuşken,siz de her şeye rağmen dimdik ayakta durarak hayata tokat atmak istemez misiniz?Diğer insanlardan çok önce yaşadığınız deneyimlerinizle yaşlarına rağmen daha insan olmayı becerememiş kişilere insanlığı öğretmek istemez misiniz?Sizlerden çok uzak ve bir daha hiç geri dönmeyecek sevdiklerinizi biraz olsun mutlu etmek istemez misiniz?Nasıl mı?Kim ne derse desin,kim ne yaparsa yapsın her şeye rağmen dimdik ayakta durarak...

İki dünya var hayatta:Birisi zifiri karanlık...İnsanların yüzü hiç gülmüyor orda.Hep mutsuz,hep yalnızlar...Kötülük en güçlü orda hep...Peki ya diğeri?Cennet kadar güzel uçsuz bucaksız bir dünya...İyilik ve mutluluğun dışında hiçbir şeyin girmesine izin verilmeyen bir dünya...Hayatlarına ikinci dünyada başlayan insanlar şanslı.Peki ya diğerleri?Hiç mi şansları yok?Sizler de şu anda o korkunç,zifiri karanlık dünyadasınız.Diğer insanlardan farklı olarak 1-0 yenik başladınız hayata.Her geçemn gün daha da kaybolup gidiyorsunuz bu uçsuz bucaksız zindanda.Yardım istiyorsunuz,el uzatan olmuyor...Siz yaklaştıkça onlar bir adım daha uzaklaşıyor sizden.Hayat her neyiniz varsa hepsini aldı elinizden...Tutunacak bir dalınız bile yok...Gerçekten böyle mi acaba?Yoksaq kendimiz mi kapatıyoruz tüm kapıları,biz mi kırıyoruz tüm dalları?Neden bir kere olsun etrafımızdakilere bakmayı denemiyoruz ki?Her şey gerçekten göründüğü gibi mi,gerçekten sizin dışınızda herkes mutlu mu?Baksak da göremiyoruz öyle değil mi?Zifiri karanlıktayız çünkü.Belki de haklısınız...Ben bugün biraz olsun gerçeği görmenizi,anlamanızı sağlamaya çalışacağım.Sizin için ufak bir hikayem var.O muhteşem ikinci dünyaya geçiş kapınız var mı görmek istiyor musunuz?Öyleyse bir bakalım hikayemize...

Sizin gibi küçük bir kız...Baharın tam ortasında,dünyanın rengarenk çiçeklerle neşeyle dolu olduğu bir anda hayatında yaşayacağı o ızdırap dolu günleri bilmeden hayata gözlerini açtı.Ona göre baharın güzellikleri şanslılar içindi.Kendisi şanssızların arasındaydı.Çünkü hayat atıvermişti onu zifiri karanlık zindanın ortasına.Hastalıklı doğmuştu.Her geçen gün ağrıları katlanılmaz bir hal alıyordu.Her şeyi yapmalarına rağmen bir çare bulamamışlardı hastalığına,teşhis bile koyamamışlardı ki.Küçük kızın ve ailesinin hayatı hastane yollarında geçiyordu.Bir de çok sevdiği,onunla herkesten çok ilgilenen bir abisi vardı.Onu o kadar çok seviyordu ki onunla oynarken tüm ağrıları iyileşiveriyordu. Küçük kız 6 yaşına geldiğinde hastalığının teşhisi koyuldu.Ameliyat olması gerekiyordu.Ameliyatta sol böbreği alındı,çünkü kurumuştu ve vücudu için hiçbir fonksiyonu yoktu.Artık ailesiyle birlikte evlerine dönme vaktiydi.Ama keşke o hastaneden hiç çıkmasalardı,keşke o günü hiç yaşamasaydı...Evlerine giderken ağır bir trafik kazası geçirdiler.Artık her şey bitmişti...Küçük kız dışında kimse sağ çıkmamıştı arabadan.Annesi,babası,abisi bırakıp gitmişti onu zifiri karanlığın ortasında.Böbrek ağrıları dinmişti belki ama artık ağrısı dinmeyecek kocaman bir yara açılmıştı yüreğinde...Kimse yoktu artık...Haksızlıktı bu...Daha ayaklarının üzerine basamadan hayat her şeyini alıvermişti elinden bir günde.Lanet etti doğduğu güne,hayata,kendisine...İnanmıyordu artık sevgi diye bir şeye.İnansa da kim sevebilirid ki zaten onu annesi gibi,babası gibi,abisi gibi...Onun için nefret vardı artık.Çevresindeki mutlu insanları gördükçe büyüyen bir nefret...Herkesin acıyarak baktığı bir sokak çocuğuydu artık.Yaşamak diye bir şey yoktu onun için.Yaşıyor gibi görünse de ailesiyle birlikte ölmüştü aslında.Diğer çocuklar okula giderken,o gerçek olmayan hayatını devam ettirmeye çalışıyordu.Ölmek için de yapmadığı şey kalmamıştı;ama hala bu lanet olası yerdeydi.Bir gün...Kışın dondurucu soğuğunda sokağın bir köşesinde tir tir titrerken tanımadığı biri geldi yanına.Doktor olduğunu söyledi ve uzun uzun konuştu küçük kızla.Ortak bir yönleri vardı.Doktor da kimsesizdi.Ama doktor olabilmişti.Demek ki başarı kimsesizler için imkansız değilmiş dedi küçük kız kendi kendine.Az da olsa bir umut doğdu yüreğinde.Hem yalnız da değildi artık,doktor arkadaşı bile vardı.Doktor elinden tuttu,yeni güzel kıyafetler aldı ona.Sonra da okula gittiler birlikte.Artık onun da okulu,dersleri,ödevleri,öğretmenleri,arkadaşları vardı.Çok başarılıydı derslerinde;ama hiçbir zaman gerçekten gülemiyordu.Buna rağmen her düşeceğinde,her umutsuzluğa kapıldığında ailesi,doktor arkadaşı geliyordu aklına.Babası için hayatı yenmeyi başarmalıydı...Ab isi için mutlu olmalıydı...Kendisi gibi olanları kurtarmalıydı...Evet başardı.Yüreğindeki o ufacık umut bile yetti onun başarısına.Liseyi ve üniversiteyi birincilikle bitirdi.Öğretmen oldu...Artık hiç de yalnız değildi.Bir sürü öğrencisi vardı hayat dersi vereceği.Kendisi gibi umuda ihtiyacı olan bir sürü öğrenci...

Bu yenilmez öğretmenin kim olduğunu merak ettiniz değil mi?Çok da uzğınız da değil aslında.Şİmdi tam karşınızda duruyor...Evet ben...Ben bile bunları yapabildiyesm,cennet kadar güzel dünyaya adım atmayı başarabildiysem,sizin için de bir umut var hala...Kendiniz için olmasa da kaybettiğiniz sevdikleriniz hatrına denemeye değmez mi?Bundan sonra sokaklar arkadaşınız olmayacak.Biliyorum hiçbir zaman ailenizin yerini dolduramayacağım;ama bugün buraya sizin anneniz,babnız,abiniz,ablanız olmak için geldim.Kendime beni gerçekten sevebilecek,anlayabilecek arkadaşlar bulmaya geldim.Hiç değilse bu kimsesiz ablanızı mutlu ederek başlayamaz mısınız bir şeylere?Artık o zindandan kurtulmak istemez misiniz?Söz veriyorum hiçbir zaman bırakıp gitmeyeceğim sizi,hep yanınızda olacağım...Hep birlikte olacağız bundan sonra ve hayat kesinlikle yenemeyecek bizi.Siz de başaracaksınız bu ablanız gibi hayata tutunmayı hep el ele tutarak.Başkalarının da yüzünü güldürmek istemez misiniz?Hadi o zaman...Tutun birbirinizin elinden ve gösterin ne kadar güçlü olduğunuzu dünyaya ve hayata...

8 Mayıs 2010 Cumartesi


HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENİN

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan için rahat olsun...
Giden zaten gitmeyi kafaya koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka içbir işe yaramayacaktır...
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır...
Hani ağzınla kuş tutsan bu kuşun kanadıneden beyaz değil diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin...
İki ucu keskin bıçaktır bu işin;yaptıklarınla değil,yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman...
Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur,iyi halin cezanda indirim sağlamaz...
Sen,ama senin için şunu yaptım derken;o,şunu yapmadın diye cevap verecektir...
Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır...
Üzülme!!!Sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın:özledin,içtin,ağladın,güldün,şarkılar söyledin,düşündün,şiirler yazdın...
Peki o ne yaptı deme...!!!
Herkes kendinden sorumludur aşkta...
Sen aşkını doya doya yaşarken,o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu...
İnsan eksik yaşıyorsa ve bu eksiği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için...???
Hayatı ıskalama lüksün yok senin...
Onun varsa bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın...
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen...
Acılara tutunarak yaşamayı öğreneli çok oldu...
Hem ne olmuş yani,yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil...
Sen mutluluğu hiçbir zaman tek kişiye bağlamadın ki...
Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor...
Kitap okurken de mutlu oluyordun unuttun mu...???
Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip,yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana...
Yine içeceksin rakını balığın yanında...
Üstelik istediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası...
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun:asıl olan yürektir...
Yürek sesini bilmeyenler ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma:yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle...
Sen yeter ki koru yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu...
Elbet bitecek güneşe hasret günler...
Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız cılız bitkiler değil güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
Nazım HİKMET

7 Mayıs 2010 Cuma

Biri aşk nedir diye mi sordu? Buyrun size en güzel cevap...

EĞER
Eğer onu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz...
Ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız o hislerin...
Onunlayken pervaneleşen yelkovanlar onsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine bir akrep kadar hain...
Sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor;
Ondan söz edilince yüzünüz sizden habersiz mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor, muzip sırıtıyorsa...
Ve o her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
Dünyanın en güzel yeri onun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
Hayat onunla güzel ve onsuz müptezelse...
Elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, onun yüzü pembeyse...
Kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
Her şiirde anlatılan oysa, her filmin kahramanı o, her roman ondan söz ediyor, her çiçek ona açıyorsa...
Bir anlık ayrılık bir ömür gibi geliyor ve o gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip yüreğinizi acıtıyorsa...
İştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
İştahınız hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
Eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla habire onu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapınızı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
Mütemadi bir sarhoşluk halinde her çalan telefona o diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi ona yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken keşke o anlatsa diye iç geçiriyorsanız...
Kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
Özlemi sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
Hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...
Onsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
Ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
Gamze gamze tebessümde onun içinse, alev alev öfkede...
Bunca sabır, bunca tavır ve sahipsiz kahır hep onun yüzü suyu hürmetine...
Uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
Dışarda yer yerinden oynuyor ve içerde sizi zerrece ilgilendirmiyorsa...
Nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız...
Kaybetme korkusu kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
Gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız geri dön diye yalpalıyorsa...
Ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız sabırsız, sınırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
O halde yarın sizin gününüz...
Çok yaşayın ve siz de görünüz...
Bu güzel şiiri bir de Can Dündar'ın ağzından dinlemeye ne dersiniz;-)













6 Mayıs 2010 Perşembe

HOŞGELDİN CENGİZ HAN

Bugün en sevdiğimiz ders olan Burak Şişman Hocamızın Bilgisayar II dersine büyük bir sevinçle geldik.Sınıfımızda daha önce görmediğimiz bir arkadaş vardı. Arkadaşımızın Marmara Üniversitesi öğrencisi ve adının Cengiz Han olduğunu öğrendik.Kendisini çok sevsevdik, o da bizi sevdi.

İş bu yazı deneme ile yazılmış olup hiçbir gerçeklik ifade etmemektedir.